Sosyal Medya

Makale

Åžiddete DairÂ…

 

Åžiddet kavramını modern baÄŸlamı içinde yorumlamakla kendi ‘varlığının’ tarihsel seyri içinde yorumlamak arasında ciddibir fark vardır. Modern baÄŸlam, ÅŸiddeti, modern olmayan her ÅŸeye teÅŸmil ederek aydınlanmaya karşı tavır geliÅŸtiren siyasi, toplumsal ve kültürel her olguya tanım olarak getirmektedir. Åžiddetin daha çok aşırı güç kullanımı içinde yasal olana yönelik bir hareket olarak tanımlandığı bilinmektedir. Ama düÅŸünsel boyutu içinde ÅŸiddet modern olana yönelik her aykırılığı ve muhalefeti de içermektedir. Ä°ÅŸin siyasi boyutu bir tarafa toplumsal ve kültürel boyutu hesaba kattığımızda tek meÅŸru olgu batı modernliÄŸidir ve onun dışında kalan her ÅŸey gayrimeÅŸrudur, geridir ve terk edilmesi gerekli olandır, hatta buna ÅŸiddet de dâhildir ki bunun örnekleri pek çoktur…

Åžiddet kavramı doÄŸal olarak kötü olan ile iyi olan gibi kategorik bir yapıya sahiptir. Bu durum, ÅŸiddet olgusunun insan ile iliÅŸkisi ve bu iliÅŸkiden neÅŸet eden yaklaşımın seçiciliÄŸindendir. Çünkü ÅŸiddeti meÅŸru gören ÅŸey ile gayrimeÅŸru gören ÅŸey arasındaki temel fark, ona yüklediÄŸimiz anlamdır. Bu durumda insandan bağımsız bir ÅŸiddet söz konusu edilebilir mi? DoÄŸal afetler kendi başına bir kötü ÅŸiddet örneÄŸi olarak deÄŸerlendirilebilir mi? Yoksa insana içkin bir durumu, refleksi ortaya çıkardığı ve insana verdiÄŸi düÅŸünülen zarar ile ilintili mi deÄŸerlendirilmeli? Bu sorular ÅŸiddet meselesini anlamak için önemli… Çünkü ÅŸiddet eÄŸer Allah’ın Ad, Semud, Nuh, Lut kavimleri gibi bazı kavimleri helak etmesi ise baÅŸka bir sorun oluÅŸur. DeÄŸil ise, bu ÅŸiddeti yeniden düÅŸünmemiz anlamına gelecektir. Batı’dan tevarüs ettiÄŸimiz terör kavramı ile eÅŸdeÄŸer görerek yaptığımız yorumların nasıl bir sığlıkla malul olduÄŸu ortaya çıkıyor. O zaman ÅŸiddeti tartışırken ya da anlamaya çalışırken bu Batılı fragmanları bir tarafa bırakarak yol kat etmeyi düÅŸünmeliyiz…

Åžiddet kavramının ontik boyutunu hesaba kattığımızda ortaya öyle bir manzara çıkar ki bu muhteÅŸem bir ÅŸeydir. Åžiddet en temelde bir ÅŸeyi yerinden oynatmak ve ona hareket kabiliyeti saÄŸlamak olarak tanımlanabilir. Åžiddeti; itme, güç kullanma, tazyik etme, faal hale getirme, kıpırdatma ve bir çaba ve gayret ortaya koymanın kendisi olarak tavsif edebiliriz. O zaman Allah varlığı yaratmaya baÅŸladığı andan itibaren bir ÅŸiddet eyleminde bulunmaktadır. Ve O her an bir iÅŸ ve oluÅŸ üzere ise ki öyledir, o zaman sürekli bir hareketlendirmeyi saÄŸlamakta yani ÅŸiddet uygulamaktadır. Bu bakımdan ÅŸiddetin olumlu boyutunu gözler önüne sermiÅŸ oluyoruz. Siyasi, sosyal, toplumsal, eÄŸitsel, kültürel bütün faaliyetlerde eÄŸer tazyik eden, harekete geçiren biri, birileri yoksa her ÅŸey atıl bir ÅŸekilde duracaktır. Tam da bu anlamı ile ÅŸiddet hayatın olmazsa olmaz en temel harcıdır.

Toplumu harekete geçiren, eÄŸitimi canlandıran, kiÅŸileri eylemleri ve söylemleri ile bir çaba ve gayrete davet eden kiÅŸiler o toplumun seçkin ve öncü kiÅŸileri olarak tanımlanırlar. Yani ÅŸiddet bu anlamı ile toplumsal ve siyasal hayata adaleti, hakkaniyeti ve hareketi getiren bir olgudur. Ama her olgu gibi ÅŸiddetin de bir baÅŸka yüzü vardır. Ve bu yüz aslında insana içkin bir durum olarak tanımlanmalıdır. O da ÅŸiddeti kendi doÄŸal seyrinden çıkartarak insanı kendi doÄŸası hilafına iÅŸ yapmaya yönlendirmek için güç kullanmaktır. Åžiddetin en küçük biriminden en büyük birimine kadar kötü olarak tavsif edilebilmesi onu kendi doÄŸal seyrinin dışına çıkarmakla mümkün olabilir.

DoÄŸası gereÄŸi bütün baskılar kötüdür ve her türlü ÅŸiddet eylemi de bu anlamı ile olumsuzdur denebilir… O zaman eÄŸitim, ebeveyn terbiyesi, ahlaki olana yönlendirme ve iyiyi, güzeli, doÄŸruyu gündemleÅŸtirme de kötü olarak tanımlanmalıdır. Çünkü modern eÄŸitimde bu öne çıkarılıyor, hatta batıda hukuki olarak ebeveynler kendi çocuklarını terbiye edemezler. Onlara ÅŸiddet uygulandığında hemen devlet çocuÄŸu koruma altına alır. Bu anlayış batılı modernliÄŸin oluÅŸturduÄŸu bir anlamdır. Ve bu tamamen dünya görüÅŸü çerçevesinde temellendirilebilir. Hâlbuki dinler, olaya böyle bakmaz, Ä°slam dini de böyle bir deÄŸerlendirmede bulunmaz. Zaten batı kendi dışındaki dinleri, felsefi yaklaşımları eleÅŸtirir. Bu eleÅŸtiri hakikat olduÄŸu için deÄŸil batılı algı ve düÅŸünce dünyası ile ilintilendirildiÄŸi içindir.

Çünkü hakikat batılı argümanlarla ortaya konamayacak kadar kadim ve bir o kadar da ezelidir. Ama batı siyasal üstünlüÄŸünü kültürel üstünlüÄŸe dönüÅŸtüren ender yapılardan birini üretmiÅŸ olduÄŸu için kendi dışındaki bütün kültürlere kendi kavramlarını dayatmaktadır. Tam bu noktada biz batılı bir kavramın içeriÄŸini hesaba katmadan kendi algı ve idrakimizi ona göre biçimlendiremeyiz.

Åžiddet kavramının insana içkin boyutu hesaba katıldığı zaman ÅŸöyle bir tanıma kavuÅŸturulabilir: insanı, hakikat, güzellik, doÄŸruluk ve adalet noktasında bir adım ileriye taşıyacak her türlü olumlu baskı, hareket ve güç kullanımı doÄŸrudur. Ama bir ÅŸartla ki bu kiÅŸiye göre tanımlanan hakikat, güzellik, doÄŸruluk ve adalet deÄŸil, Ä°slam söz konusu olduÄŸunda ümmetin ortak deÄŸerleri çerçevesinde mutabakat oluÅŸmuÅŸ kavramsallaÅŸmalar çerçevesinde olmasını saÄŸlamaktır. Böylece kiÅŸiye öznel deÄŸil toplumun tümüne göre nesnel bir algı ve düÅŸünce çerçevesi içinde olmalıdır. O zaman hadislerde geçen çocuÄŸu belli bir yaÅŸa geldikten sonra alıştırma adına hafifçe dövün, ya da eÅŸinizi bir hata yaptığında yine hafifçe dövün terbiye emirleri doÄŸru anlaşılabilir. Yoksa bu, bunu yanlış algılayan ve kafa, kol kıran kiÅŸilerin yaptığının olumlanması deÄŸil tabii… Ama dini hükümleri batılı deÄŸerlerle anlama çabasına giriÅŸenlerin yaptığı hataları da bu çerçevede düÅŸünmek gerekir. Çünkü hiçbir kavram bir baÅŸka dünya görüÅŸüne göre doÄŸru tanımlanamaz bu kavramın kendi hinterlandına aykırıdır. Yani kavramın coÄŸrafyasını deÄŸiÅŸime uÄŸrattıktan sonra onu doÄŸru anlamak mümkün deÄŸildir.

Åžiddet bir metafizik ilkesi olarak her yaratıcı eylemle birlikte vardır. Ve hayatın üzerine kurulu olduÄŸu zemini iÅŸaret eder. Åžiddet varoluÅŸun olmazsa olmaz ilkesidir. Sanatsal faaliyetlerde bunu görmek daha kolaydır. Bir taşı bir sanat eserine dönüÅŸtüren ÅŸey onun üzerine vurulan her çekiç darbesine baÄŸlıdır. Her aÄŸaç bir iÅŸlevsel boyuta yükselecekse onun yontulması, biçilmesi ve ÅŸekillendirilmesi sayesinde olacaktır. Mekân tasarımından tutun eÄŸlence merkezlerine, ticaret merkezlerine kadar her türlü eylemde ÅŸiddet unsuru vardır. Hatta toplumsal ve siyasal geliÅŸmeler de bundan bağımsız deÄŸildir. Bir siyasal hareketin toplumsallaÅŸması için bir çaba ve gayretle birlikte insanların bir noktaya sevk edilmesi de gerekmektedir. Bu da bir tazyik ve güç kullanımını oluÅŸturmaktadır. DoÄŸadan alacağımız her verim için de bu geçerlidir. Bize bütün olup bitenler göstermektedir ki olumlu anlamda ÅŸiddet olmadan yaÅŸam dediÄŸimiz hikâye hiç gerçekleÅŸmeyecektir.

Ä°nsan doÄŸası içinde biriktirdiÄŸi enerjiyi ancak ÅŸiddet uygulayarak dışarı attığını biliyoruz. Bu anlamda ÅŸiddet bir rehabilitasyon görevi görmektedir. Ancak bu baÅŸkasına yönelik fiziki bir ÅŸiddete dönüÅŸtüÄŸü zaman olumsuzlanmaktadır ki haklılık payı taşıyor da… Ama spor faaliyetlerini bu düzlemde düÅŸünebiliriz. Åžiddeti doÄŸuran unsurlar ve ÅŸiddetin doÄŸurduÄŸu unsurlar açısından mesele vuzuha kavuÅŸturulmalı ve olumlu ya da olumsuz olan belirginleÅŸtirilmelidir. Åžiddet bütünüyle olumsuzlanamayacağı gibi bütünüyle de olumlanamaz olandır…

Bu çerçevede ÅŸiddetin farklı boyutları olduÄŸu ortaya çıkıyor, fiziki ÅŸiddet ile psikolojik ÅŸiddet en temel iki ayrımdır. Ve bu iki ÅŸiddet türü de ‘rıza’ söz konusu deÄŸilse olumsuz olarak addedilir. Burada oluÅŸturulmuÅŸ bir rıza’dan bahsetmiyoruz. Çünkü her oluÅŸturulmuÅŸ ÅŸey ÅŸiddete bulaÅŸmış kabul edilir. Bu yüzden kiÅŸi kendi tarihsel seyri içinde kendisine yöneltilecek ÅŸiddeti reddetme ile yükümlüdür. Bu yüzden kısasta hayat vardır prensibi anlamlı hale gelmektedir. Siz bir baÅŸkasına yönelik yaptığınız tahrip yüklü ÅŸiddete maruz kaldığınızda adalet gerçekleÅŸmiÅŸ olur. Ama her baÅŸkasına yönelik ÅŸiddet olumsuz mudur? Hayır! Cezalandırma konusunda ortaya konulan müktesebata bakmak yeterli. Modern dünyanın bulduÄŸu hapishanelerin ÅŸiddet dolu yöntemleri ise mazur görülemez olana aittir.

Şiddetin olumsuzluğunun totaliter yapıyla ilişkisi

Åžiddeti olumsuz kılan en önemli unsur mutlakçı yaklaşımın hayatın bütününe yönelik bir baskıya dönüÅŸmesini saÄŸlamak için her türlü çaba ve gayreti gösterme giriÅŸimidir. Batı özellikle kendi mutlakçı yaklaşımını batılılaÅŸma yönünde kullanmış ve batı dışı toplumları ötekileÅŸtirerek bir ÅŸiddet uygularken fiili olarak da onları askeri, siyasi, iktisadi, toplumsal ve kültürel anlamda bir baskı altında tutarak deÄŸiÅŸime zorlamaktadır. Bu ÅŸiddet ise bugün hiçbir ÅŸekilde tartışılmamaktadır.

Mutlakçı yaklaşım hakikati kendi tekelinde tutma yöntemi demektir. Yani hakikat sadece onun öngördüÄŸü yöntemle ve episteme ile elde edilebilir. BaÅŸka herhangi bir yöntem veya episteme ile hakikate ulaşılmaz. Batı elde ettiÄŸi episteme ile zaten bütün hakikati gözler önüne sermiÅŸ ve böylece batı dışı toplumların, kültürlerin ve dinlerin geri kalmışlıklarını açığa çıkarmıştır. Batı bunu Roma ve Katolik Kilisesi’nin Hıristiyan evrenselliÄŸinden tevarüs etmiÅŸtir. O yüzden batı asla çoÄŸulcu deÄŸildir. ÇoÄŸulcu görünme sadece bir aldatmadır. Batı her türlü farklı yorumu ya da yaklaşım biçimi ile aynı epistemik düzlemi paylaÅŸmaktadır. Bu da onu ÅŸiddetin bizzat kaynağı haline getirmektedir. Sadece 16. yüzyılda Amerika kıtasındaki soykırımı ya da yine aynı tarihlerde Afrika kıtasının nasıl bir soykırıma tabi tutulduÄŸuna bakmak, nasıl bir ÅŸiddet dalgası içinde olduÄŸumuzu gösterir. Yakın dönemde OrtadoÄŸu’da Irak savaÅŸlarında milyonlarca insanı katlettiÄŸi bombardımanlarını naklen yayınlayarak, dünya kamuoyunu ÅŸiddetin bir parçası haline dönüÅŸtürmüÅŸtür. Bugün bile insan hakları, özgürlük ve demokrasi oyunu ile yine binlerce insan katledilebilmekte ve dünya buna seyirci kalabilmektedir. Karşı çıkan ülkeler ise kendi çıkarları gereÄŸi karşı çıkmakta ve bir adalet arayışı boÅŸluÄŸa düÅŸmektedir. Büyük bir karamsarlık beslenmekte ve tüm umutlar tüketilmeye doÄŸru sevk edilmektedir. Özellikle Ä°slam adı altında örgütlenmiÅŸ el-Kaide, IŞİD gibi örgütlenmeler üzerinden dini ÅŸiddeti algı yönetimi çerçevesinde dünya kamuoyuna ÅŸovlar eÅŸliÄŸinde sunmakta ve umut olabilecek kırıntılar yok edilmektedir. Hatta bir adım öteye giderek mevcut basın/yayın ve görsel medya ile iletiÅŸim teknolojileri bu ÅŸiddeti doruÄŸa çıkarmakta ama bu duruma yönelik en küçük bir eleÅŸtiri bile büyük bir tepki ile karşılanarak insanlık karamsarlığa itilmektedir.

Bu mutlakçı yaklaşımı doÄŸru kavramalıyız. Çünkü bütün mesele, bu mutlakçı bakışın ürettiÄŸi dünya görüÅŸünün oluÅŸturduÄŸu zemindir. Her türlü ÅŸirk; parçalanmışlık, hakikatin birbirinden kopuk algılanması ÅŸiddetin nedenidir. Ä°slam bu mutlakçı anlayıştan uzak olan bir algıyı savunur. Çünkü Ä°slam, mutlak hakikatin yegâne sahibinin Allah olduÄŸunu, kiÅŸinin ise böyle bir hakikate sahip olamayacağını açıkça belirtir. Ä°slam düÅŸüncesi hiçbir zaman bütün farklı akımları ile birlikte hakikate bütünüyle sahip olduÄŸu iddiasında bulunmamıştır. Bize bu durumu en iyi izah eden de vahyin yorumundaki çoÄŸulculuk boyutudur. O yüzden farklı mezhepler ve akımlar oluÅŸabilmiÅŸtir. Ve o yüzden hesabı sadece Allah görebilir. Bu dünyada ise hesabın görülebilmesi düÅŸünceye deÄŸil açık, ispat edilebilir somut durumlara baÄŸlanmıştır.

Batı, akıl, deney ve gözlemi kesin bilgi kaynağı haline getirdiÄŸi için mutlakçıdır. Çünkü hem bilgi edinme yönteminde öznellik vardır hem de bu öznelliÄŸe raÄŸmen elde edilen bilginin kesinliÄŸi tartışılamazdır. Bu yüzden liberal görüÅŸ bütün göreli yaklaşımına raÄŸmen evrenselci ve tekelci bakışı ile bu mutlaklık örgüsünden kurtulamamaktadır. Sol, sosyalizm bu mutlakçı ve tekelci yaklaşımı yüzünden burjuvayı düÅŸman kategorisinde kabullenmekte ve her türlü ÅŸiddeti meÅŸru görmektedir. Ama büyük bir kurnazlıkla batı, kendi ÅŸiddetini gözlerden saklayarak Müslüman dünyanın içinde bulunduÄŸu durum üzerinden Müslümanların dinlerinden kaynaklı bir ÅŸiddet belasına müptela olduklarını deklare edebiliyor. Ä°çerden bazı Müslüman olduÄŸunu söyleyen kiÅŸiler de batı ile aynı epistemik hakikate bel baÄŸlayarak benzer ÅŸeyleri koro halinde söylemekten çekinmiyor. Böylece yeni nesil Müslümanların kendi dinlerinden uzaklaÅŸmalarının zeminini oluÅŸturmaya çalışılıyorlar. Bunu da Müslümanlara yönelik büyük bir ÅŸefkatmiÅŸçesine sunmaktan utanmıyorlar.

Bu çerçeve içinde siyasi, iktisadi ve toplumsal yapıdaki ÅŸiddete yönelik boyut daha rahat tartışılabilir. Çünkü yıllarca Müslümanların hâkim olduÄŸu topluluklarda din deÄŸiÅŸimine yönelik en küçük bir baskı yokken ki buna Balkanlar örnek verilebilir, batılı güçlerin girdiÄŸi her ülkede o ülkenin kültürünü ve deÄŸerler dokusunu yerle bir etmenin yanında ÅŸiddet uygulayarak din deÄŸiÅŸimine zorlandıkları açıktır. Misyonerlik faaliyetleri ve Ä°spanya’da Müslüman nüfusunun tamamen yok edilmesi de bunun örnekleridir.

Son olarak ÅŸiddet mevzuu tartışılırken neden hep Ä°slam ya da baÅŸka kültürlerin müntesiplerinin yaptıkları iÅŸ bizzat dinlerinin doÄŸasına atıf yaparak kınanırken, Batılı Hıristiyan güçlerin uyguladığı ÅŸiddet sadece yapanın ÅŸahsıyla sınırlı kabul edilir ve kendi dinlerinin doÄŸasına atıf yapılmaz. Bunun üzerinde düÅŸünülmeli ve neler olup bittiÄŸi konusunda açık bir fikre sahip olmaya çalışmalıyız.

Åžiddet ‘Batı’ ortaya çıktıktan sonra hem kurumsallaÅŸmış hem de süreklilik kazanmıştır. Batı öncesi tarihte ÅŸiddet yer yer ortaya çıkmış olsa bile sınırlı kalmıştır ve bir süreklilik ile kurumsallaÅŸmaya tekabül etmemiÅŸtir. Batının bize sunduÄŸu her kavram gibi ÅŸiddet kavramını da derinlemesine düÅŸünmeli ve öyle sunulduÄŸu gibi kabullenmemeliyiz… 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.